E-BÜLTEN

E-bültenimize abone olarak
en son bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Ana SayfaPiyasaDeğişen piyasa koşullarında yatırımcı ne yapmalı---

Değişen piyasa koşullarında yatırımcı ne yapmalı

Değişen piyasa koşullarında yatırımcı ne yapmalı
28 Ağustos 2018 - 15:37 borsagundem.com

Azalan likidite, kriz, risk, olumsuz yönde ayrışmalar… Sorular ise çetin: Neler oluyor? Yatırımcı ne yapmalı? Buffett göstergeleri ne diyor?

Kritik soruların cevaplarını Bülent Topbaş Forbes Türkiye’deki köşesinde ayrıntılarıyla veriyor. İşte o yazı…

NELER OLUYOR?

Düşük faiz dönemlerinde sermaye gelişen ülkelere akar, bu ülkelerin cari açıkları yükselir, bol likidite ve ucuz krediyle büyüme potansiyellerinin üzerine çıkarlar. Sonra faizler yükseldiği zaman bu döngü hızlı biçimde tersine döner ve sermaye kaçarken ödemeler dengelerini bozar ve krizler oluşur.
Bu klasik döngüyü 80’lerde Latin Amerika, 1990’larda Rusya, Uzakdoğu ve 2001’deki Türkiye krizlerinde tecrübe ettik. 2008 Krizi’nden sonra girilen negatif faizli parasal genişlemeci evre, bu döngünün pozitif dönemini biraz derinleştirdi ve dengesizleştirdi. Şimdi de döngünün negatif evresi başladı.
Eğer Fed’in faiz artırımları bundan sonra sert yaşanırsa, negatif evresi de daha derin ve dengesiz yaşanabilir. Son dönemde gelişen ülkeler borçlanma araçları ve hisse piyasalarından kaçış aslında bunun korkusu. Şimdilik hızlı bir faiz artışı olma emaresi yok. Avrupa Bölgesi tarafında faiz yükseliş beklentileri düşüşte bile ama Fed’in kontrollü faiz yükselişi devam ediyor.
Öyle ya da böyle küresel piyasalarda likidite azalıyor. Libor göstergelerinden de anlaşılacağı üzere paranın maliyeti buna bağlı olarak artıyor. Bu da gelişen ülkeler için artan dalgalanma ve risk demek. Yılın ilk yarısında gelişen ülkelerden net sermaye çıkışları oldu. Yılın ikinci yarısında ortam daha sevimsiz bir hal aldı. Yani dış piyasa koşulları sadece Türkiye için değil, tüm gelişen ülkeler için bozuldu.
Daha önceki krizlerden ders çıkarıp kırılganlıklarını azaltmış gelişen ülkeler bu ilk sarsıntılardan daha az etkilendi. Geriye kalanlar ise sermaye çıkışlarını şimdi yapısal kırılganlıkları artmış bir şekilde karşılamak durumunda.
Türkiye piyasaları bir süredir gelişen ülke piyasalarından olumsuz yönde ayrışıyordu, geçen ay ortasında yaşananlar ise neredeyse 2001 ve 1994 krizlerini aratır düzeye geldi. Bu hızlı harekette her ne kadar ABD’nin hem kendi iç siyaseti için hem de İran’a uyguladığı ambargo için Türkiye’yi hedef alması etkili olsa da, gelinen nokta aslında Türkiye’nin bazı kırılganlıklarının bir sonucu. Trump yönetiminin tavrı bunu hızlandırıp derinleştirdi. Türkiye sermaye çıkışları olduğu bir döneme, teşviklerle hem cari açığını hem de bütçe açığını yani yapısal kırılganlığını artırmış olarak ve dış siyasette ABD ile gerginlik yaşayarak girdi.
2014’teki Kırım işgalinden sonra Rusya’nın tabi olduğu yaptırımları hatırlarsak... O dönemde küresel piyasalarda bu kadar olumsuz bir hava olmasa bile Rus şirketleri ve bankaları da bugün Türkiye’nin olduğu gibi zor bir dönemden geçmişlerdi. Üstelik bu yaptırımlara bir de düşen petrol fiyatları eklenmişti.
Rusya tek adam yönetimi gibi gözükse de ülkenin işleyen gelişmiş kurumlan ve bunları yöneten işinin ehli teknokratlar var.
Rusya’da yaptırımların ardından Merkez Bankası’nın faiz arttırma kararıyla ekonomi yavaşlasa da darbeleri yumuşattılar ve ardından ekonomiyi tekrardan rayına oturtmayı başardılar. Rus Merkez Bankası rezervler açısından da hazırlıklıydı. Sonuç olarak Rusya bu işin altından kalktı. Yüksek cari açık vermekte olan ve özel sektör dış borçluluğu emsallerine göre oldukça yukarıda olan Türkiye içinse hem şartlar farklı hem de ekonominin dinamikleri.
Ama ne olursa olsun bu yaşadığımız krizin altında dünya piyasalarının döngüsü ve Türk ekonomisinin yapısal kırılganlıkları yatıyor. Bunun dışındaki siyasi gelişmeler aslında sadece işin tuzu biberi. Eğer yelkenler yanlış trim edilmiş ve bir de yırtıklar varsa bu döngüden sağlam çıkılamayabiliyor.

YATIRIMCI NE YAPMALI?

Son dönem finansal piyasalarda yaşanan aşırı oynaklık ve bunun yarattığı panik havası başta döviz kurları olmak üzere finansal araçların fiyatlamalarına yansıdı.
Türk bankalarının orta vadeli dolar cinsinden borçlama araçları yüzde 10’ların üzerine çıktı. Daha da tehlikelisi bu yatırım araçlarında likidite kalmadı. İki yıllık TL faizler bir sene öncesinin üç katma geldi. Hisse senedi piyasası dirençli çıktı ama Türk bankaları dolar bazında 2008 Krizi seviyelerine geldiği gibi defter değerlerinin yarısı seviyesinde ve neredeyse ortalamada 3-4 yıllık kazançları çarpanında işlem görüyor. Enflasyondan arındırılmış reel efektif kur endeksi serinin en düşük seviyesinde ve düşmeye devam ediyor. Kredi temerrüt oranı 2008’den beri en yüksek seviyelere çıktı.
Yatırım araçları içinde en büyük dalgalanma ve değer kaybı sanırım eurobondlarda yaşandı. Bu piyasada neredeyse bir panik yaşandı ve kaçış oldu. Birçok irili ufaklı yabancı fon, portföylerinde ne var ne yok satarak Türkiye’yi yatırım radarlarından çıkardı. Bir de üstüne oluşan zararlar nedeniyle eurobond fonlarına satışlar gelince fiyatlar düşerek getiriler Dolar bazında oldukça cazip seviyelere geldi. Özellikle kurumsal ve yatırımlarını kollektif yatırım araçları üzerinden yapanlar için bu ürünler yabancı para cinsinden iyi bir alternatif olabilir. Türk bankalarının eurobondları oldukça cazip. Ama burada yine likidite yönetim kabiliyetine ve kredi kalitesine dikkat çekmekte fayda var.
Temel fiyatlamalar olarak şirket hisseleri iyi seviyelerde. Ama zor bir atmosferin içine girildi. Bu koşullardan çıkabilecek bilanço yapısında olan ve iç pazar dış pazar dengesi iyi şirketler, alım için iyi fırsatlar veriyor. Hisse senetleri enflasyondan korunmak için de iyi bir araç olabilir. Piyasa böyle dönemlerde banyo suyunu içindeki bebekle birlikte döküverir. Bu da orta ve uzun vadeli yatırımcı için bir fırsat.
TL şirket tahvillerinde bugünkü Hazine faizleri üzerinden yola çıkarsak yüzde 30 getiri sağlayabilecekler var. Merkez Bankası bir süre daha inisiyatifini elden kaçırdığı kur-enflasyon-faiz kısır döngüsünü kontrol etmekte zorlanabilir ve bu da faizler için yukarı yönlü bir risk demek. Ancak özel sektör şirket tahvillerinin çoğu zaten piyasa faizlerine endeksli değişken faizli ürünler. Burada şu uyarıyı yapmakta fayda var: Yılın kalan bölümünde kredi kalitesi yine çok önem kazanıyor. İş modeli, nakit akışı, kurumsal yönetim kalitesi ve bilanço kalitesi ön planda olmalı.
Bu nihayetinde herkesin kaybettiği bir oyun. Bu yüzden gerek ABD tarafında gerekse Türkiye’de kurumsal mekanizmanın ve ortak akılın çalışacağını; bunun neticesinde gerekli doğru adımların atılacağını düşünüyorum. Felaket senaryolarına kulakları tıkayıp pozisyonları korumak gerek. Yatırımcı açısından önemli olan bunun ne kadar fiyatlandığı ve bundan sonrası için risk ve getiri dengesinin ne olduğu. Sadece yatırımcının böyle dönemlerde likidite yönetiminin hayati olduğunu göz önünde bulundurması lazım. Böyle dönemlerde fırsatlar çoğalır ama fırsatı realize edebilecek kadar masada kalıcı olabilmek için bir likidite yönetimi gerekir.
Sonuç olarak yatırımcı açısından kuyruk risklerin arttığı ama nominal ve reel getirilerin de yükseldiği bir dönem bizi bekliyor.

BUFFETT GÖSTERGELERİ NE DİYOR?

Artan faizler ve ticaret savaşlarına rağmen Nasdaq 100 endeksi yeni zirveler yaparken S&P de zirvesini zorluyor. Artan strese rağmen Amerikan hisse piyasasının güçlü kalması aslında olumlu bir şey. Ama bugünlerde tartışılan hususlardan biri de Warren Buffett'ın yatırım şirketi Berkshire Hataway’in artan nakitleri. Son finansal tablolarına göre şirketin nakdi 130 milyar dolar seviyesine gelmiş ki Warren Buffet gibi “hissede olmadığı zaman kendini çıplakmış” hisseden uzun vadeli hisse yatırımcısı için pek alışıldık bir şey değil. Buffett son yatırımcı bilgilendirme mektubunda makul fiyata alacak iyi şirketler bulamadığını açıkça beyan etti.
Berkshire Hataway’in tarihinde nakitte kaldığı pek görülmemiş. Nakde geçmiş olduğu dönemler: 1998- 1999 arası yani dot.com çöküşünden ve 2006-2007, mortgage krizinden hemen öncesi. Bu yüzden piyasa oyuncuları bu konuya önem veriyor. Bir diğer Buffett göstergesi de şirketlerin piyasa değeri toplamının ülke gayrisafi milli hasılaya oranı. Buffett’a göre bu oran yüzde 70-80’lerdeyse piyasada alım zamanıdır, üstü ise riskten kaçınma. Özellikle yeni ekonominin getirdiği devasa şirketlerin olduğu bir dönemde bu çok geçerli bir temel gösterge olmayabilir ama diğer göstergede olduğu gibi bu oran aynı dönemlerde yani kriz öncelerinde kırmızı uyarı sinyali vermiş. Bu oran dot.com köpüğünden önce yüzde 137’e, 2008 krizinden önce yüzde 100’ün hemen üzerine çıkmıştı. Ve bu günlerde de ilk defa yüzde 138’e çıkmış durumda. Yani ABD piyasalarına ilişkin bir miktar muhafazakar olmakta yarar var gibi.

Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.

ETİKETLER :
YORUMLAR (2)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)